Ekokırım: Doğaya Karşı İşlenen Suç
Ekokırım kavramı, insan faaliyetleri sonucu doğaya bilinçli olarak verilen tahribatları tanımlıyor. Bu yazımızda ekokırımın ne olduğunu, tarihteki yerini ve ekokırımın suç olarak tanımlanma sürecini işledik.
İklim krizinin etkileri dünyanın dört bir yanında giderek daha görünür hale geliyor. Kuraklık, orman yangınları, deniz seviyesinin yükselmesi ve biyolojik çeşitliliğin azalması gibi olaylar artık yalnızca çevresel bir sorun değil, insanlığın geleceğini doğrudan tehdit eden küresel bir kriz olarak görülüyor. Bu kriz karşısında yeni bir kavram, hem bilimsel hem de hukuki tartışmaların merkezinde yer alıyor: Ekokırım.
Ekokırım, insan faaliyetleri sonucu doğanın bilinçli biçimde yok edilmesini tanımlıyor. Sadece çevresel tahribatı değil, aynı zamanda insanın yaşadığı gezegenle ilişkisini de sorgulayan bu kavram, son yıllarda giderek daha fazla ülkenin gündemine girdi. Ancak ekokırım yalnızca bir çevre meselesi değil; etik, hukuki ve ekonomik boyutlarıyla insanlığın doğayla kurduğu ilişkinin yeniden tanımlanmasını da gerektiriyor.
Ekokırım Nedir?
“Ekokırım” terimi ilk kez 1970 yılında Amerikalı biyolog Arthur Galston tarafından, Vietnam Savaşı’nda ABD’nin “portakal gazı” olarak bilinen kimyasal silahı kullanarak doğaya ve insanlara verdiği zararı anlatmak için ortaya atıldı. Kelime kökeni ise Eski Yunanca “oikos” (ev, habitat) ve Latince “caedere” (öldürmek) sözcüklerinin birleşiminden geliyor; yani “yaşam alanını yok etmek” anlamını taşıyor.
Kavramın kökeni, 20. yüzyıl ortalarında “soykırım” terimini literatüre kazandıran Raphael Lemkin’in yaklaşımından ilham alıyor. Lemkin, bir türün veya topluluğun sistematik biçimde yok edilmesini ifade eden “genocide” terimini yaratmıştı; “ecocide” ise bu kez doğanın sistematik biçimde yok edilmesini tanımlıyor.
Ekokırımın yasal tanımı, 2021 yılında Stop Ecocide Foundation (Ekokırımı Durdurun Vakfı) tarafından oluşturulan bağımsız uzmanlar heyeti tarafından yapıldı. Buna göre:
“Çevreye ağır ve geniş çapta ya da uzun vadeli bir biçimde zarara yol açmasının kuvvetle muhtemel olduğunun bilincinde, yasadışı veya keyfi olarak işlenen fiiller ekokırım suçunu oluşturur.”
Bu tanımda geçen bazı kavramlar, suçun kapsamını belirlemek açısından önem taşıyor:
- Keyfi eylemler, olası sosyal veya ekonomik faydalara kıyasla açıkça aşırı zararın göz ardı edilmesi anlamına gelir.
- Ağır zarar, insan yaşamı veya doğal kaynaklar üzerinde ciddi etkiler doğuran çevresel bozulmaları ifade eder.
- Geniş çaplı zarar, sınırlı bir bölgeyi aşarak ekosistemlerin, türlerin veya çok sayıda insanın zarar görmesine neden olan etkilerdir.
- Uzun vadeli zarar ise geri döndürülemeyen veya kısa sürede doğal yollarla onarılamayan hasarları kapsar.
- Çevre kavramı yalnızca kara, deniz ve hava değil; biyosfer, buzküre, taşküre, suküre ve hatta dış uzayı da içine alır.
Ekokırım Kavramının Gelişimi
Ekokırım düşüncesi, ilk ortaya atıldığı 1970’lerden bu yana farklı dönemlerde yeniden gündeme geldi. 1972’de İsveç Başbakanı Olof Palme, Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’nda bu kavrama dikkat çekerek doğanın korunması için uluslararası bir hukuk mekanizması çağrısı yaptı.
2019 yılında ise Pasifik ada ülkeleri Vanuatu ve Maldivler, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Taraf Devletler Kurulu’nda ekokırımın resmi olarak uluslararası bir suç olarak tanımlanması için çağrıda bulundu. Bu girişim, 2021’de uzmanlar tarafından hazırlanan tanımın kabul edilmesine giden süreci başlattı.
Ekokırımın UCM’nin kurucu sözleşmesi olan Roma Statüsü kapsamına alınması halinde, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar, soykırım ve saldırı suçlarının yanına eklenerek beşinci uluslararası suç kategorisi olacak. Bu da çevreye verilen zararların yalnızca tazminatla değil, cezai yaptırımlarla da karşılık bulması anlamına geliyor.

Ekokırımın Küresel Boyutu
Bugün iklim krizi dünyanın dört bir yanında yıkıcı sonuçlar yaratıyor. Madagaskar, iklim değişikliğinin yol açtığı kıtlığın ilk görüldüğü ülke olma tehlikesiyle karşı karşıya. Yıllardır yağmur yağmaması nedeniyle tarım yapılamıyor; halk hayatta kalmak için çekirge ve kaktüs yapraklarıyla beslenmek zorunda kalıyor.
Pasifik’teki ada ülkesi Vanuatu ise yükselen deniz seviyeleri yüzünden haritadan silinme riskiyle karşı karşıya. Üstelik Vanuatu, fosil yakıt şirketlerine ve onları destekleyen devletlere dava açmak için yıllardır hukuki yollar arıyor. Aynı zamanda Uluslararası Adalet Divanı’ndan, mevcut ve gelecek nesillerin iklim krizinden korunma hakkı üzerine görüş talep etti.
Öte yandan, iklim krizine en fazla yol açan ülkeler hâlâ net ve bağlayıcı emisyon azaltım planları ortaya koymuş değil. Buna karşılık Butan ve Surinam, karbon nötrlüğü aşıp karbon negatifliğe ulaşarak, yani yaydıklarından daha fazla karbonu emerek, tüm dünyaya örnek oldular.
Bu çarpıcı tablo, ekokırımın yalnızca çevreyi değil, küresel adalet sistemini de ilgilendiren bir mesele haline geldiğini gösteriyor. Çünkü doğaya verilen zararın sonuçlarını en ağır şekilde yaşayanlar, genellikle bu zararın oluşmasına en az katkıda bulunan toplumlar oluyor.
Hukukun Evrimi: Doğanın Hak Öznesi Olması
Ekokırımın suç olarak tanımlanması, insan merkezli hukuk sistemlerinden doğa merkezli bir anlayışa geçişin bir basamağı olarak değerlendiriliyor. Bu anlayışta çevre yalnızca korunması gereken bir varlık değil, aynı zamanda hak öznesi kabul ediliyor.
Bugüne kadar çevreye verilen zararlar çoğunlukla maddi tazminatlarla karşılanabiliyordu. Ancak ekokırımın resmen suç olarak tanınması, cezai yaptırımların da devreye girmesini sağlayacak. Böylece, bir petrol sızıntısından veya orman tahribatından sorumlu olan şirket yöneticileri doğrudan yargılanabilecek. Bu durumun en önemli etkisi ise caydırıcılığın artması olacak.
Ayrıca UCM’nin böyle bir suçu kabul etmesi, üye olmayan ülkelerde dahi hukuki dönüşümleri etkileyebilir. Güncel olarak Rusya, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Gürcistan, Belarus, Ukrayna, Moldova ve Belçika gibi ülkeler, kendi yasalarında ekokırım suçunu düzenlemiş durumda.
Ekokırımın Önemi
Ekokırımın resmi olarak tanınması yalnızca doğayı koruma yönünde bir adım değil, aynı zamanda etik bir sorumluluk çağrısıdır. Bu yaklaşım, ekonomik büyümenin çevreyi yok ederek sürdürülemeyeceğini açıkça ortaya koyar. Günümüzde doğayı tahrip eden faaliyetlerin çoğu, kısa vadeli ekonomik kazançlar uğruna gerçekleştiriliyor. Ancak ekokırımın suç kapsamına alınması, bu tür eylemlerin artık cezasız kalmayacağı anlamına gelecek.
Ekokırım tartışması, aynı zamanda geleceğe dair bir farkındalık yaratıyor. Doğayı yalnızca insanın hizmetinde bir kaynak olarak değil, birlikte yaşamamız gereken bir sistem olarak görmek, sürdürülebilir bir gelecek için temel bir anlayış haline geliyor.
Ekokırım kavramı, gezegenin sınırlarını aşan insan faaliyetlerinin yarattığı tahribatı hem ahlaki hem de hukuki açıdan tanımlamaya yönelik bir girişimdir. Bu kavram, doğayla olan ilişkimizi yeniden düşünmeye davet ediyor.